Dervîşin biri şeyhinin yanında otuz beş sene kalmış ama bir türlü icâzet alamamış. En sonunda dayanamamış ve yüzünü kızartarak şeyhinden icâzet istemiş. Hazret-i Şeyh, "Peki ama sen önce git dergâha biraz yoğurt al" diyerek dervîşi hayli uzak bir yere göndermiş. Dervîş, yakın bir yerden yoğurt almak varken niçin o kadar uzağa gidiyorum diye itiraz etmemiş ve "eyvallah" diyerek yola düşmüş ve Şeyh Efendi'nin söylediği yere gidip yoğurdu getirmiş. Şeyh Efendi yoğurdun tadına bakıp, "Bu yoğurt tâze değil, git tâzesini getir" demesin mi! Dervîş, yine "eyvallah" deyip yollara düşmüş ve yeniden yoğurt alıp dergâha getirmiş ama Şeyh Efendi yoğurdu yine beğenmemiş. Aynı şey yedi defa tekrâr etmiş. Her seferinde dervîş uzak bir yola gidiyor, yoğurt alıp dergâha getiriyor, kan ter içinde kalıyor ama Şeyh Efendi yoğurdu beğenmiyor. Yedincisinde Şeyh Efendi yine yoğurdu beğenmediği gibi bir de yoğurt kâsesini alıp dervîşin başına geçirmiş. Zâten sabrı ve tâkâtı tükenen dervîş, bir de kafasına kâseyi yiyince gayr-ı ihtiyârî "Aman Allah!" diye bağırmış. Şeyh Efendi, "Haydi bana kağıt-kalem getir, şimdi sana icâzet vereceğim" demiş. Dervîş ne olduğunu anlamaya çalışırken Şeyh Efendi meseleyi şöyle îzâh etmiş : "Evlâdım! Sen bunca yıl hiç ihlâs ile Allah dememişdin, hep riyâ ile ya da bir maksadla söylemişdin, kâseyi kafana yiyince ilk defa gönülden bir Allah dedin. İşte sana icâzeti bunun için veriyorum"Tarîkat-ı aliyye, zikir esâsı üzerine kurulmuşdur. Sâlik, hep zikirle yol alır, zikirle ilerler. Seyr-i sülûkda mesâfeler hep zikirle kat edilir. Nefsi terbiye etmek, onu kötü sıfatlardan arındırmak, ahlâkı güzelleştirmek de hep zikrullahın nûru ile mümkün olur. Fakat yapılan zikrin hâlisâne olması şartdır. Yani zikir ihlâs ile yapılmalıdır, riyâen ya da bir menfaat için olmamalıdır. İster maddî, ister manevi, ister dünyevî, ister uhrevî bir menfaat için yapılan zikir insanı Allah'a yaklaştırmaz, olsa olsa o menfaate eriştirir. Meselâ sevap kazanmak için zikreden sevap alır, rızık için zikreden rızka kavuşur, belâdan korunmak için zikreden de belâdan korunur ama Allah'a yaklaşmış olmaz. Hele bir de bu menfaat riyâ ile karışmışsa iş tehlikeli bir hâl alır. Zîrâ riyâda şirk-i hafî vardır. "Benim hakkımda şöyle desinler, böyle demesinler, böyle düşünsünler, şöyle düşünmesinler" diye yapılan zikir ve ibâdetler, insanı Allah'a yaklaştırmak şöyle dursun, bilakis Allah'dan uzaklaştırır. Tarîkatın gâyesi ise kulu Allah'a yaklaştırmakdır.
Zikr ile mezkûra eriş geç hûrîden nûra eriş
Bir kenz-i mestûra eriş izhâr-ı zikrullâh ile
Kim ki ola sıdk ile kul Mevlâ'sını unutmaz ol
Bulur Hüdâyî Hakk'a yol iksâr-ı zikrullâh ile
0 Yorumlar