HUTBE
Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Va'büd rabbeke hattâ ye'tiyeke'l-yakîn
Sadakallahü'l-azîm.
Allah'ın birliğini tasdîk eyleyen, lisânıyla ikrâr edip kalbiyle inanan ve tasdîk eyleyen, Allah'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar.
Allah dünyâyı altımıza yaydı, semâyı direksiz olarak üzerimize ref' etti. İnsan oğlunun yaşamasına elverişli olan herşeyi bol bol halk etti. Gündüz gökyüzünü güneşle ziyâdâr etti. Gece karanlığını semânın kandilleri mesâbesinde bulunan yıldızlarla süsledi ve ayı nûrlu kıldı.
Gecenin ve gündüzün misâli bir makasın misâli gibidir. Makas nasıl kumaşı doğruyorsa, insanın da ömür kumaşını gece gündüz makası doğramakdadır.
Yağmurlar yağdırdı, bize rengârenk lezzetleri, tatlı, ekşi, acı, her türlü yiyeceklerimizi yerden bitirdi. Ölü ardı diriltti. Bizi öldürüp dirilteceğine misâl kıldı. Et parçasını konuşturdu. Sinir parçasını duyurdu. Bilinen ve bilinmeyen, görünen ve görünmeyen nimetlerini bizim için halk etti. Bizi de kendi için halk eyledi. Bir hadîs-i kudsîde, "Ey benî âdem! Bütün mahlûkâtı, görünen-görünmeyen, bilinen-bilinmeyen, bu âlem, öteki âlem yani dünyâ ve âhireti sizin için halk ettim. Sizi de kendim için halk ettim" buyuruyor.
Ve yine Kitâb-ı Kerîminde, este'îzübillah, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktül cinne vel inse illâ li ya'budûn" buyurdu. Yani "Biz insanları ve cinnileri, görünen ve görünmeyen kuvvetleri beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk eyledim" diyerek ilân eyledi. Öyleyse bizim vazîfemiz, Allah'ı bilmek ve Allah da Allah ile bilineceği için, Allah'lı bir gönüle mâlik olmak ve Allah'ı bilmek ve Allah'ın satveti, heybeti ve azameti karşısında O'na karşı rükû' ve secde etmekdir. Dağlardan yüce olan burnumuzu O'nun karşısında hiçlikle toprağa sürmekdir. Çünkü bu hayat gelip geçicidir.
Uyan gafletden ey gâfil namâzın vakti geç kaldı
Kulak tut cân ile dinle niyâzın vakti geç kaldı
Dedim sana inanmazsın unutdun ahd ü peymânı
Emîr-i hac gitdi sen kaldın Hicâz'ın vakti geç kaldı
Hevâ içinde sen ömrün geçirdin bilmedin kadrin
Mürebbin yok geçemezsin sırâtın vakti geç kaldı
Hilkatimizin iktizâsının ne olduğunu bildikden sonra, elbet ki bize bundan sorular sorulacakdır. Bu kısa hayâtın, bize verilen nimetlerin hesâbı bizden herhalde sorulacakdır. Okuduğum âyetde, "وَاعْبُدْ رَبَّكَ va'büd rabbeke", Rabbine ibâdet et, "حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ hattâ ye'tiyekel yakîn", sana ölüm gelinceye dek. Ölüm gününe kadar Rabbine ibâdet ve tâatda bulunmak her kulun boynunun borcudur. Allah'a ibâdet ederek ölüme gidenler, ölmezler. Onlar, olurlar.
Muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdetde bulun, ateşe tahammül edeceğin kadar günâh işle! Bu âlemde kalacağın kadar bu âleme, öteki âlemde kalacağın kadar öteki âleme hizmet et, hazırlan! Bu benim şimdi söylediğim sözü, İncil'i, Tevrat'ı, Zebûr'u, Kur`ân'ı nâtıkdır, bunu söylemekdedir. Rabbine ihtiyâcın olduğu kadar ibâdet kıl, cehenneme tahammül edeceğin kadar günâh işle, burada kalacağın kadar buraya, orada kalacağın kadar oraya yani âhiret âlemine hazırlan, hazırlığını yap. "Rabbine muhtâc olduğun kadar ibâdet et" dedim, her anda Rabb'e muhtâcız.
O'na yanlız muhtâc olduğumuzdan dolayı ibâdet etmeyeceğiz, O'nu sevdiğimizden ibâdet edeceğiz. O'na yürüyerek gidene O koşarak gelir. O'nu zikredeni Allah zikreder. Allah'ın zikrettiği de elbette azîz olur. Elbet Allah'ı zikredenler azîz olur, Allah'ın sevdiği de azîz olur.
Resûl-i Ekrem, rahmeten-lil-âlemîn, sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurdular : "Iğtenim hamsen kable hamsin/Beş şey gelmeden beş şeyi ganîmet bil". Çünkü bu âleme gelenler bu beş şey ile mübtelâ olurlar.
Ölüm gelmeden hayâtın kıymetini bil, Allah de, O'na secde et, O'na rükû' et. O'nun seni sevmemesinden kork. Ateşden korkarak Allah'a ibâdet edenler, cennet için Hakk'a ibâdet edenler, esâsında Allah'a ibâdet etmiş olmazlar, nefislerine ibâdet etmiş olurlar. Allah'a ilâhın olduğu için ibâdet eyle.
Ölüm geldiği vakit, ibâdet ve tâat bitmişdir, defter kapanmışdır. Öldüğü zaman defteri kapanmayanlar da vardır. Bunlar da insanlara hizmet edenlerdir. Onların bırakdıkları âsâr devâm ettiği müddetçe onlar hayattadır yani hayır defterleri kapanmaz. Yetîmlere bakanlar, yetîmleri okutanlar, ibâdethâne yaptıranlar, hastahâne yaptıranlar, ağaç dikenler, su getirenler, köprü yaptıranlar, mekteb yaptıranlar, ölseler de yaptırdıkları hayırlı eserler meydanda durduğu müddetçe amel defterleri kapanmaz.
Ölüm gelmeden Rabbine ibâdetde bulun. Ölüm geldiği vakit pişmanlık fayda vermez. Ağlamak seni gurbetden kurtarmaz.
Meskenimiz âkıbet "küntü türâb" içindedir
Hakk Teâlâ emridir bu söz kitâb içindedir
Azrâil ökçen basıp yürür gözün görmez senin
Ömrünü bir bir sayar her gün hesâb içindedir
Sen başıboş mu halk olundun. "أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى e yahsebül insânü en yütrake südâ". Başıboş mu halk olundun? Hâşâ! Hâşâ! Sen başıboş, ben başıboş halk olunmadık. Hem burada, hem kabir âleminde, hem âhiret âleminde.
Yine fenâlık yapanlar da böyledir. Fenâlık yapanlar da ölünce onların da fenâlık defteri kapanmaz. İnsanları kötülüğe teşvîk eden, bir memleketde olmayan bir fenâlığı oraya getiren her kimse, o fenâlık devâm ettiği müddetçe, onun da günâh defteri kapanmaz.
Zerre kadar fenâlıkdan kaçın, zerre kadar hayra koş. Yapmış olduğun zerre kadar hayrın da mükâfâtını görecek, zerre kadar şerrin de cezâsını bulacaksın. Senden suç zuhûr ettiği vakit hemen Allah'a istiğfâr et. İrtikâb ettiğinin masiyetle kalbine kara düşmüşdür, gözyaşınla onu yıka.
İlyas aleyhisselâm ölürken ağlıyormuş. Ölüm meleği Azrâil aleyhisselâm O'nun ağladığını görünce şöyle demiş : "Yâ Nebiyallah! Niçin ağlıyorsun? Senin için korkulacak bir şey yok ki, gittiğin yer korkulu bir yer değil ki, dost kapısına gidiyorsun". İlyas Peygamber ölüm meleğine şu cevâbı vermiş : "Ben ölümden korktuğum içim ağlamıyorum. Rabbime ibâdet etmeye doyamadım, onun için ağlıyorum. Zîrâ abdiyyetden büyük bir şeref bulamadım. Biliyorsun ki ölümle berâber ibâdet kalkıyor".
Zîrâ en büyük şeref Allah'a kullukdur. Nefsine kul olan, şehvetine kul olan, rezîl ve sefîl olur. Allah'a kul olan iki cihâna sultân olur. İşitmedin mi? Duymadın mı? Züleyhâ, bir sultân âilesi iken, nefsine uyduğu için zelîl oldu, Hazret-i Yûsuf ise bir köle iken, Allah'a kul olduğu için âlî ve sultân oldu. Öyleyse ölüm gelmeden hayâtın kıymetini bil ve Rabb'e ibâdet eyle. Çünkü felah yollarını gösteren, seâdet yollarını ta'rîf eden, bizi Allah'a çağıran Hazret-i Muhammed böyle söylüyor.
Ölmeden evvel hayâtın kıymetini bil, Rabbü'l-âlemîn'e ibâdet et. İhtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bil, marifet öğren. Hastalık gelemeden sıhhatin kıymetini bil, fakîrlik gelmeden elindeki nimetin kadr u kıymetini bil, meşgale gelmeden boş zamânın kıymetini bil. Böyle yaparsan iki cihânda âlî olacaksın. Zâhirde fakîr de görünsen hakîkatde sultân olacaksın zîra en büyük şeref Allah'a kulluk ve habîbi Muhammed'e ümmet olmakdır.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Sâat-i vâhidedir ömr-i cihân
Sâati tâate sarf eyle hemân
Efendi Hazretleri, Kur`ân-ı Kerîm'den ve Hadîs-i Şerîf'lerden alınan pek vecîz nasîhatlarla dolu bu hutbesini, 29 Nisan 1983 (16 Receb 1403) tarihinde, davetli olarak bulunduğu ABD'de, çoğu kendi eliyle İslâm'a giren Amerikalılardan oluşan bir cemâate hitâben îrâd etmişdir. Orijinal ses kaydında İngilizce tercümeler de var ancak biz dinleyenlere kolaylık olsun diye bu kısımları çıkardık. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
0 Yorumlar