İbrâhim Edhem Hazretlerinin En Mesud Günleri En Hoş Demleri - Dua Melekleri | Dua Sitesi

İbrâhim Edhem Hazretlerinin En Mesud Günleri En Hoş Demleri

Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
İbrâhim Edhem Hazretlerine sormuşlar. Malûm ya, bundan evvelki derslerimizde ben size bundan bahsetmişdim. Bu zât Belh sultânı, yani Belh pâdişâhı. Hem de şarkın şaşalı, dârâtlı, debdebeli zamânında bulunan bir pâdişâh. Allah yoluna mülk sultânlığını gönül sultânlığına fedâ etmiş, yani gönül sultânı olmuş. İşte ona sormuşlar, demişler ki, "Hayâtının en mesûd günleri hangi günlerdir? Bunu bize anlatabilir misin?". Hazret, "Tabii" demiş "En mesûd demlerimi söyleyeyim size".
Mekke'ye gidiyordum, beni tanımıyorlardı. Mekkeliler kervanımızı karşılamaya çıkdı. "İçinizde İbrâhim Edhem var mı?" diye sordular. Kervandakiler beni tanımıyorlar. Kervan reisi dedi ki, "İçimizde bir İbrâhim Edhem var ama sizin aradığınız İbrâhim Edhem olduğunu zannetmiyoruz. Çünkü biz bu adamı Kûfe şehrinde develeri gütmek üzere yanımıza aldık. Pâdişâh olsa, develeri gütmezdi ama yine de bir soralım bakalım" demiş. İbrâhim Edhem'i bulmuşlar, "Sen İbrâhim Edhem misin?" diye sormuşlar. "Evet" demiş. "Hangi İbrâhim Edhem, yani Belh sultânı olan İbrâhim Edhem mi?" diye sormuşlar. Hazret, "Yok canım! Görmüyor musunuz? Kervanda deve dürtüyoruz, deve götürüyoruz" demiş. "Sen o İbrâhim Edhem'i tanır mısın? Yani bizim bahsettiğimiz, beklediğimiz, aradığımız İbrâhim Edhem'i. Hani Belh sultânı idi, donra dervîş oldu, işte o zât çok büyük bir velî imiş" demişler. Hazret, "Tanırım, yok canım, ne velîsi, sersem herifin biridir. Hiç sersem olmasa pâdişâhlığı dervîşliğe tercîh eder miydi? Sarayı bırak, toprak üstünde yat, bu ahmaklık değil mi? Ben onu gâyet iyi bilirim, ondan ahmağı yokdur" deyince, "Vay sen evliyâullaha nasıl böyle dil uzatırsın" diyerek bir dayak atmışlar, kafasını gözünü patlatmışlar, dayakdan bayıltmışlar. İşte bu çok hoşuma gitti. O gün dayak yedim, şâd oldum. Sonra kalkdım, nefsimi karşıma aldım, dedim ki, "Sen Belh sultânı olduğunu söyleseydin, sana hürmet edeceklerdi, riâyet edeceklerdi, deveye bindireceklerdi, ikrâm edeceklerdi ama senin böyle ikrâmdan ziyâde dayak yemen daha hayırlıdır" dedim ve o gün bayram yapdım. Bu bir.
Bana sensin dü âlem bes 'ademdir mâsivâ herkes
Yine her lahza her nefes gönül hep sendedir sende
Bana bir şey safâ vermez vefasızlar vefâ vermez
Ne etsen sen cefâ vermez gönül hep sendedir sende

İkincisi, bir câmi yaptırmışdım. Merdivenli idi yani merdivenle çıkılıyordu. Soğuk bir gün, şeyhimin yanından döndüm, kendi şehrime geldim, kendi yaptırdığım câmiye girdim. Hava soğuk, dışarıda kalsam üşüyeceğim, onun için câmide bir yere saklandım. Meğerse câmiden halı çalınmış, müezzin efendi yatsı namazından sonra câmiyi aramaya başladı, beni minberin altında yakaladı, "Gel bakalım buraya! Seni halı hırsızı seni! Geçenlerde ben böyle aramadım, sen buraya saklandın, sonra halıyı çaldın götürdün, şimdi ben seni yakaldım" diyerek beni yakamdan tutdu, doğru merdivenin başına getirdi ve bana iki üç tokat atdı. Sonra bacağımdan tutdu ve beni aşağıya kadar sürükledi. Tıngır, tıngır, tıngır, kafam merdivenlere vuruyordu. En mutlu günüm o gündü. İşin böyle olacağını bilseydim, merdivenleri yüz basamak yaptırırdım. Zîrâ her basamakda Cenâb-ı Hakk bana âlî bir derece verdi. Bu da iki.
Üçüncüsü, bir gün bir gemide gidiyordum. Bir hokkabaz halkı güldürüyordu, beni buldu, "İşte bizim memleketde ayıyı böyle oynatırlar" diyerek sakalımdan tuttu, kıçıma vurdu ve beni geminin içerisinde oynattı.
 Der-i lutf u 'atâyı sedd edüp bûy-i nevâyı tard
Eğer kahr ile etsen red gönül hep sendedir sende
Cemâlin var iken ma'bûd sivâyı eylemem maksûd
Seni ister bütün mevcûd gönül hep sendedir sende


Efendi Hazretleri bu kıssaları naklettikden sonra buyurdular ki :
İbrâhim Edhem Hazretleri, Hayâtımda geçirdiğim en mesûd günler bunlar diyor, sultanlığını söylemiyor, sultanlık devrindeki günlerine güzel demiyor. Zâhirde yani görünüşde bakdığımız vakit, bir zillet bu. Zillet ama Allah bu zât-ı akdese ne ikrâm etti ki o bundan menmûn oldu. Yoksa böyle zâhir bakışla bir zillet bu. Demek ki zâhir bakışla değil. Her şeyin hakîkatini görmek lâzım. Çünkü her bakan görmedi, ama mutlakâ bakan gördü. Her bakan görmüyor, görmek lâzım. "E biz göremiyoruz" dersen, o vakit irfan yokdur. İrfan azalmış, îmânın nûru kıtalmış, onun için göremezsin. Çünkü Cenâb-ı Peygamber, iki cihân serveri, sallallahu aleyhi vesellem, "İttekû firâsetel mü'mini fe innehû yenzuru bi nûrillah". Sadaka Resûlullah. "Siz mü'minlerin ferâsetinden korkunuz, onlar bakdığı vakit Allah'ın nazarıyla bakarlar ve görürler" diyor. Demek ki görmeyen adamın îmânının nûru azdır, göremiyor. Demek ki gözünde miyop var, göremiyor. Manevî miyopdan bahsediyorum, baş gözünden bahsetmedik, kalb gözünden bahsettik.
Mâsivâ dâim harâb eyler derûnun mülkünü
Rütbe-i sırr-ı sülûk ile o mülkü kıl binâ
Tâ sarây-ı lâ-mekân olsun gönül kâşânesi
Cilvegâh-ı Hakk ile dâim ola beyt-i Hudâ

www.muzafferozak.com

Yorum Gönder

0 Yorumlar