Tarîkat Anadan Babadan Mîrâs Yoluyla Gelmez - Dua Melekleri | Dua Sitesi

Tarîkat Anadan Babadan Mîrâs Yoluyla Gelmez

Hazret-i Pîr Seyyid Ahmed er-Rıfâî Kaddesellahu Sırrahu'l-Âlî Efendimiz buyuruyorlar ki :
Tarîkat, anadan babadan mîrâs yoluyla gelmez. Bu yol, sa'y u gayret yoludur. Bu yolda ilerleyebilmek için hem çok çalışmak hem de Allah'dan hayâ edip, dâimâ edebi muhâfaza etmek ve çok gözyaşı dökmek lâzımdır.
Babası, anası, dayısı, amcası, malı ve yârenleri ile iftihar edip böbürlenen ve onların kazandığı şerefle avunan kişi aslâ marifet kokusunu alamaz.
Bazı câhiller tarîkatın kıyl ü kâl, dirhem ü mâl ve zâhirî amellerle elde edilebileceğini zannetmişlerdir. Halbuki tarîkat, ne kıyl u kâl, ne dirhem ü mâl ne de zâhirî amellerle elde edilebilir. Tarîkat ancak sıdk, inkisâr, zillet ve iftikâr ile ve Hazret-i Peygamber'in sünnetine ittibâ edip, mâsivâyı terketmekle ve ağyâra gönül bağlamamakla elde edilir.
Her kim izzet sâhibi Allah'ın izzeti ile azîz olmaya bakarsa, O'nunla izzeti bulur. Her kim de izzeti Allah'dan başkasında ararsa, hem izzetsiz hem de O'nsuz kalır.
 
Müslümanlar arasındaki en yaygın hastalıklardan biri de neseble yani babayla, dedeyle iftihar edip başkalarına üstünlük taslamakdır. Halbuki neseble övünmek, câhiliyyet âdetidir, İslâm bunu külliyen men' etmişdir. Allah katındaki makbûliyyet nesebe değil takvâya bağlıdır. Sûre-i Hucurât'daki "اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ inne ekremeküm indallahi etkâküm" âyet-i kerîmesi bu hakîkati açıkça beyân eder. "وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى velâ teziru vâziratün vizra uhrâ" âyeti de kimsenin kimsenin vebâlini yüklenemeyeceğini, herkesin kendisinden mes'ûl olduğunu açıkça beyân etmekdedir. Sûre-i Necm'deki "وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ve en leyse lil insâni illâ mâ se'â" âyet-i kerîmesi de, insan için çalışmakdan başka bir kazanç yolu olmadığını ilân etmekdedir.

Nice peygamberlerin çocukları kendilerine îmân etmemiş, küfr üzere ölmüşlerdir. Nice zâhidlerin çocukları âsî olmuşlardır. Nice velîlerin çocukları gaflet içinde ömür sürmüşlerdir. Nice hacıların, nice hocaların çocukları dînden îmândan nasîbsiz kalmışlardır. Diğer tarafdan nice kâfirlerin çocukları evliyâ olmuşlardır, nice âsîlerin, nice şakîlerin çocukları zâhid, âbid, sâlih insanlar olarak yaşamışlardır. Nice câhiller vardır ki çocukları âlim olmuşlardır. Zîrâ Allah diriden ölü, ölüden diri çıkarır. "يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ yuhricül hayya minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayy" âyet-i kerîmesi buna işâret etmekdedir. Hâl böyle iken, "Benim babam şeyhdi, benim dedem evliyâ idi, ben filanca pîrin neslindenim" diyerek övünmek ve üstünlük taslamak, İslâm'dan ve Kur`ân'dan habersiz, tarîkatden nasîbsiz olanların işidir. Elbette kendileri de babaları gibi âlim, fâdıl, ârif olan çocuklar da vardır. Vardır ama onların bu mertebeleri erişmeleri ırsî yani genetik değil, yine kendi sa'y u gayretleri ve neseb-i maneviyye ile olmuşdur. Zîrâ ehl-i tarîk indinde makbûl olan neseb, neseb-i ma'neviyyedir. Yani döl evlâdı olmakda bir kerâmet yokdur, kerâmet  yol evlâdı olmakdadır. 

Şâh-ı Nakşibend Hazretlerine "Efendim nesebiniz nereye varır?" diye sormuşlar,  Hazret cevâben, "Evladım kimse neseb ile bir yere varamaz” buyurmuşlar.


"Men aref"den vâkıf olmak nisbete vâbestedir
Nisbet-i feyz-i müselsel kimyâ-yı kibriyâ
Sünnetullah oldu telkîn-i hakîkat mâyesi
Mâyeden bî-vâyeler taklîdden olmaz rehâ

Yorum Gönder

0 Yorumlar