Şeyh, bir tabîb-i hâzik gibidir. Mürîd de, kalb hastalığına dûçâr olmuş bir hasta gibidir. O tabîb-i hâzika mürâcaat eder. Eğer o tabîb, hakîkaten tabîb-i hâzik ise, ona bir takım ilaçlar verecek, perhizler verecek, bunu ye, bunu yeme, bunu tut, bunu tutma, böyle yat, böyle kalk diyecekdir. Eğer hasta doktorun dediklerini tutarsa, mutlakâ sıhhate kavuşacakdır ama tutmazsa, o vakit helâke gidecekdir.
Şeyhe gelince; şeyhde öyle bir rûh hâleti vardır ki, şeyh rûhâniyyeti ile o hastayı mutlaka tesiri altına alacakdır. Manevî tabîb olan şeyhler, Allah tarafından, bu kudrete mâlikdirler. Çünkü onlar peygamberlerin risâlet sıfatının vârisleridirler.Efendi Hazretleri, rûhâniyyet sâhibi mürşidlerin mürîdlerini bakışlarıyla da terbiye ettiklerini şöyle beyân buyurmuşlardı :
Şeyh, nazarıyla da mürîdini tedâvî eder. Bakmakla ona şifâ verir. Nazarın büyük faydası vardır. Zîrâ gözler rûhun penceresedir.Ashâb-ı kirâmın ve özellikle de Resûl-i Ekrem Efendimize yakın olan ashâbın üstünlüğü de buradan gelir. Zîrâ onlar, Habîb-i Kibriyâ'nın hâki kimyâ eden, meyyiti ihyâ eden, hastaya şifâ veren nazar-ı iltifâtlarına mazhar olmuşlardır.
Sana bir mürşid-i kâmil gerek ahvâlini muslih
Selîm itmek içün kalbin ola ol bâlini muslih
Tabîb-i kalb-i rûhânî idüp Nûrî kulun Mevlâ
Olur kalbindeki emrâzını âmâlini muslih
0 Yorumlar