Resûl-i Ekrem Efendimiz, zikrullahda istiğrak hâlinde oldukları için yani zikrullahdan hiç fâriğ olmadıklarından ötürü bizâtihî kendileri zikrullah olmuşlardır.
Resûl-i Ekrem Efendimizin gerek sözleri, gerek fiilleri, gerek hâlleri hep Allah'ı hatırlattığı için kendisine zikrullah denilmişdir. Bu itibarla, Resûlullah'ın sözlerini okuyan, okutan, dinleyen, anlatan hep Allah'ı zikretmiş olur. O'nun hayâtını, efâlini, etvârını, ahvâlini okuyan, okutan, dinleyen, anlatan da hep Allah'ı zikretmiş olur.
Allah'ı zikretmek Resûlullah'ı zikretmekle mümkündür. Resûl'ü zikretmeden Allah'ı zikretmek mümkün olmaz. Tevhîdin birbirinden ayrılmayan iki cümlesi vardır. Makbûl bir îmân için "Lâilâheillallah" demek yetmez, "Muhammedü'r-Resûlullah"ı da ikrâr etmek gerekir.
Zikrullaha iki türlü ma'nâ vermek mümkündür. Birincisi, kulun Allah'ı zikri, diğeri Allah'ın kulu zikridir. Hiç şüphe yok ki, Cenâb-ı Hakk'ın zikrine ve hitâbına en çok mazhar olan zât, Resûl-i Ekrem Efendimizdir. Yine Cenâb-ı Hakk'ın en çok medh ü senâ ettiği zât da O'dur. Kur`ân-ı Kerîm başdan sona O'nun zikriyle, medh ü senâsı ile doludur. Sûre-i Ahzab'daki "إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا innallahe ve melâiketehû yusallûne 'alen nebiyy, yâ eyyühellezîne âmenû sallû 'aleyhi ve sellimû teslîmâ" âyet-i kerîmesinde de bu hakîkate işâret vardır. Zîrâ bu âyetde, Cenâb-ı Hakk'ın melekleriyle berâber Resûl-i Ekrem'e muttasılan yani hiç kesintisiz salât ettiği beyân edilmekdedir.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, tevhîd-i ef'âl, tevhîd-i sıfat ve tevhîd-i zâta mazhar olduklarından, mir'ât-ı Hakk olmuşlardır. Öyleyse O'nu zikreden Hakk'ı zikretmiş olur, O'na itâat eden Hakk'a itâat etmiş olur, O'nu seven Hakk'ı sevmiş olur, O'nu bilen Hakk'ı bilmiş olur.
Âyinedir bu âlem her şey Hakk ile kâim
Mir'ât-ı Muhammed'den Allah görünür dâim
0 Yorumlar